Hele doktora vb. dönemlerde sosyal olursa ne olur? El-Cevap: Yumurtalar cılk olur.
Neden? Çünkü yumurtaların heba olmadan her birinden sağlıklı bir civciv çıkabilmesi için üzerine yatan gurkun (anaç tavuk) onları hep aynı düzeyde sıcak tutması gerekir. Öyle ikide bir gezeyim geleyim de, keyfime göre gezip tozayım da, mahallenin horozlarına şöyle bir görüneyim de cücükleri gene çıkarayım diyorsa, boşuna heveslenmesin… yumurtalar çoktan cılk olmuştur bile. Bunca emek, bunca çaba.. hep boşa gitmiştir demektir. Zavallı sahibesi, kümesin yeni cücüklerle şenlenmesi umuduyla mıhla (omlet) yapıp yemeye yahut bakkala verip sabun almaya kıyamadığı o güzelim yumurtalar için yanmasın da ne yapsın?
Salih Tuğ hoca bizim doktoraya başladığımız zaman, “Mevcut halin korunmasını sıkı sıkıya tembih ederdi: Yani bekârsan bekâr kalacaksın, evliysen çocuk yapmayacaksın, bir çocuk varsa ikincisi olmayacak.” Hocanın ilkesi böyle idi.
Ben ise aksine özellikle erkek öğrencilere eğer çalışmayan bir kız bulmuşlarsa hemen evlenmelerini, böyle yaparlarsa başarılarının katlanacağını söyledim hep. Hâlâ da aynı kanaatteyim. Bu Garibce için bittecrübe sabitti. Doktorasını yazdığı sıralarda dört tane çocuğu vardı. Sobalı bir evde hepsi aynı odada bu işi götürüyordu. Ama evin ve çocukların bütün ümurunu üstlenmiş bir eşe sırtını dayıyor olmanın bilincini taşıyordu.
“Evlenin, başarınız katlansın!” şeklindeki bu tavsiyemi kızlar için yapmam biraz zor. Çünkü kızlar evlendiği zaman, eşi feminist bile olsa bir anda evin tüm yükünü kızcağızın üzerine yıkıveriyor. Ya da yük kızın üzerinde kalıyor. Nasıl oluyor, oluyor, ama genelde sonuç böyle oluyor. İstisnalar belki olabilir. Günümüzde kadın hem en iyi ev kadını hem en iyi iş kadını olmak zorunda: En iyi ev kadını olmayı geleneksel yetişme tarzı ve beklentiler buyuruyor. En iyi iş kadını olmayı da modernite emrediyor. Garibce’ye Allah kadınlarımıza acısın demek kalıyor.
Benim gözlemim o ki, en başarılı kızlarımız evlendikten sonra aynı başarıyı sürdüremiyor. Ne kadar istese de eski gayreti kalmıyor, gücü dağılıyor. Hele bir de anne olduktan sonra…
Bekir Topal Hocam da “İlim adamı asosyal olmalıdır” derdi.
Garibce, bakıyor ediyor, ölçüyor biçiyor kendisini asosyallik açısından oldukça iyi bir yerde görüyor.
Fakat insanî ve dinî sorumluluk açısından da baktığı zaman kendi durumunu beğenmiyor. Özellikle dinî açıdan insanlara yön vermek durumunda olan insanlarımızın sosyal olmaları gerekiyor. Düğününde, cenazesinde, sünnet merasiminde, asker yollamada… ve hatta ziyafetlerde kendi yanında göremediği bir insanı, dinî açıdan kendisine yakın/ rehber göremiyor. İnsanların hayatlarına yön verenler daha çok sözü edilen özellikte olan, acılı ve tatlı zamanlarda insanların yanında bulunan onlarla hem acılarını hem de mutluluklarını paylaşanlar oluyor.
Sizce de öyle değil mi?
Memlekete vardığım zaman insanlar bana hoca olarak hak ettiğimden fazla saygı gösteriyorlar. Fakat bakıyorum ben hâlâ fakültede öğrenci iken sürdürdüğüm irşad faaliyetleri sonucu kazanmış olduğum kredileri kullanıyorum. İnsanlar, hâlâ şubat tatillerinde okulda ve köy odalarında yaptığımız okuma ve benzeri irşad faaliyetlerini anlatıyorlar. Onlar açısından ben o anlatılanlar üzerine fazla bir şey koyabilmiş değilim. Çünkü verdiğimiz derslerin, yazdığımız kitapların, yaptığımız çevirilerin pek çoğu onlara hitap etmiyor.
Garibce’nin doğması ve sanal âlemde yayına başlaması biraz da böylesi bir sorumluluğa cevap mahiyeti taşıyor.
Ulema ile halk arasında köprüler oluşturmada ara elamanlara daha da çok iş, görev ve sorumluluk düşüyor.
Sevgi ve saygı ile!
GARİBCE